ÇİLİNGİR CENAZESİ

(Nazım'a en derin sevgi ve saygılarıma...)

Ne zaman buluşsa kirpiklerin
Haritası çıkarılmamış bir deniz
Ölüyor
Kalbimin karanlık yüzünde

Hapsedilmiş bir delilik çırpınıyor
Derinlerde, çatlıyor
Neşemin katmanları
Ben,
Artık,
Bildiğin,
O bildiğim ben değilim.
Eskiden birmiş içim dışım
Şimdi dışıma çıktı içim
Beni mutluluk tutuyor.

Törpüledim sivri hayallerimi
Toz pembe dillerim var
Ne güzel!
Yılan deliğinde kalsın
Ayılanın deliliği bize yeter
On yüz bin yalancık
Atıyorlar bu devirde
Genç kızların gazozuna
Şımarmak yok bundan böyle.

Yeni doğmuş yıldızları bayıltıyorum
Sarılıp uyumasınlar diye
Naif bilgeliğime
Evde baykuş besliyorum ben
Ondan korkuşun,
Ondan her gece ava çıkışım
Pişmanlığının bahçesinde

Zebra olmak da ayıp değil
Bela olmak da.
Hatta mide kanamasından ölmek de
Ayıp değil.

Geçtim tutkudan
Nutkumu tutturan
Rakının bile tadı kalmamış
İzmir git gide soluyor içimde.

BANKNOT

Sen
Güzel yüzlü bebek
Melek kostümlü felaket
Ne işin var yanında
En romantik lafı
"Göğüs kıllarımı titretiyorsun" olan
Şu ayının?

Sorsam dersin şimdi bana
"Gönül bu!
Ota da konar
Banknota da!"

BAŞKENT GÜNLÜKLERİ

-- 729 --

Ey benim zeytin dostum
Biz senle aynı kayadan kopmuş iki parçayız
Çimento niyetine uzaklıklar kullanan
Anadolu'nun yarısı boyu
Anahtarla kilit gibi
Uyuyoruz işte birbirimize
Belki bir gün süsleriz
Gururlu bir binanın
Masum kalmış ön yüzünü
Altın varaklı şiirler yazarlar ya göğsümüze
O zaman buluruz yerimizi şu dünyada
Bir daha ayrılmamacasına
Yollara gebe dizelere inatmışçasına...

-- 2 --

Ankara şimdi topluyor kumral - kızıl saçlarını yastığımdan
Yarın bensiz uyuyacak Rasattepe
Taştan yatağında
Koluma girip Kızılay'a inen o kız
Bakarak Tandoğan'da bir bahçeye
"Havuzuna geçeceğiz" diyecek “Gazi'nin”
Ama bu sefer içinden
Ve yalnızlığı bir güvercin olup uçacak
Boğaz'daki martı dostuna...

-- 3 --

Ve işte bir macera daha bitti
Harflerden medet umduk
Teneke kutulara vurup
Zedelenen tırnaklarımızı yara izleri sayıp
İlkbaharla yaptığımız savaşın
Biz ovalardan kıyılara aktık
Bet sesli çalgıcılardan mı kaçtık
Yoksa çetrefil sıfatlardan mı
Orası bilinmez
Şu unutkan hayattan 3 kısa gün çaldık
Şimdi ödül koyar başımıza ettiğimiz yeminler
Olsun, kaç yazar;
Hayat unutsun ki kabul olsun dualarımız
Bulur yine yolumuz elbet mutluluğu...

BİR GÜN DÖNECEĞİM BU ŞEHRE

Bir gün döneceğim bu şehre
Dağların arasından kıvrıla kıvrıla
Ya da
Kuş uçuşu belki, bilmiyorum
Ama bildiğim
Dalgaların beni taşımayacağı
İhanetim en çok onlara benim

Yağmur yağmayacak yoluma
Ya da fırıtna gürlemeyecek şerefime
Çırılçıplak gökte soluk bir güneş
İşte benim karşılama merasimim böyle olacak
Adım gibi eminim
Terk edip gittiğim bu şafak sisi
İntikamını acı alacak benden

Yıllar yılı taşrada dolaşmış
Emekliliğinde memleketine dönen o memur gibi
Her taşınmada kabuk değil ruh değiştirerek
Sana döneceğim bir gün
Hatıra ormanı olarak bıraktığım toprakları
Beton binalarla dolu bir dostluk mezarlığına çevirip
Öyle geri vereceksin bana
Biliyorum;

Yetim kalışının diyetini isteyeceksin bir gün benden...

BİRLER VE SIFIRLAR

"Kimse değmez,
Kendinden daha değerli değil hiç bir şey"
Diyen teselli
Sevginin insana ancak yıkım getirdiği yere varır
Tam
"İşte bu sefer oldu" derken
Bir de bakarsın elde var sıfır
Çünkü
Ne kadar gidersen git
Kendine vardığın bir kısır döngüdür
"Kendi"n
Ne zaman ki biri gelir, açar uçlarını
İşte o zaman bir'i olursun,
Birinin...

GÖÇMEN

Haydi bir daha al kalemi eline
Katık olsun siyah mürekkep
Sayfalara düşen gözyaşlarına
Yaşananların acısı değil bu, biliyorsun
İçinde kalanların âhı, belli
Geçen her gün bir yıldız eksiliyor senin göğünden
Yuvarlak işte dünya
Sevdaların önce güvertesi kayboluyor gözden
Sonra bacası
Dumanı bile kalmıyor geriye
Kıyıda beklemeler,
Dalıp dalıp gitmeler uzaklara
Hayallerinin masumluğundan pespembe ufuk
Altımızda toprak kan kızılı
Yalnız şiirlerden kafiyeler dökülüyor başımıza
Mevsim hüzzama çalıyor
Göçmen umutlar başka diyarlarda...

GÜNEBAKAN

Arkasına alıp güneşini anıların
Gölgesi geleceğe düşen bir yabancı hüzün
Bir yere varmaz bu yolculuk
-Eski gidişlere saygı duruşu sadece-
Yan koltukta uyuyan işçi emeklisi biliyor
Dolduramaz yerini bir zamanlar orada senin oluşunun
Kaderimin mola yerlerinde bir bardak sıcak çaya dönüşür yüzün...

HERŞEYİN BAŞLADIĞI YERDE

Sen hiç dalgalar üzerinden
Başkentinden yıllarca uzak kalmış
Muzaffer ama mahcup bir kral edasıyla
Varmak istediğin bir şehre
Duygusuzca süzülüp bulutlardan
Acı bir frenle durarak
Girdin mi
Işıkların akışını seyrederek
Altında?

O zaman anlarsın
Ne demek sürgün
Ne demek yabancılık
Ne demek
Yalnızlık...

İZİN

Beklenmiyordun ya
Beklenmeyişin zamandandı
Kalbin itirazı yoktu oysa
Gözleri yollardaydı

Geldin, hoş geldin
Tek bir söze ihtiyacı kalmadı
Çağların tanığı bir sakin pınar gibi
Yatağında akan hayatın

İnsanlara yüksekten bakan gecenin tek tanığı
Suçlu bir kalbin iki atışıydı

Yapboz değil hayat ya,
Kırdıklarımızı onarmak da hata mı?
Sabaha hatırlanmayacak olsa sözler
Dudakları bu kadar yakar mı?

“İzin ver” diyeceğim ama...

Nerede görülmüş
İzin istediği
Kalemin kağıttan
Yazmak için
Kaderindeki destanı?

PARİZYEN

Hatıralar yaşandıkları yerlerle var olur,
Kişiler sonra gelir
Ve kişiler
Hatıralarla bir olur
Öyle bir zaman gelir ki
Belli belirsiz bir gülümsemenin adı İzmir konur
Körfezden esen ılık bir melteme ithafen
Usulca sarılıverir kız çocuğa
Çocuğun kalbi İstanbul’a dönüşür
Titrek ışıklarıyla ayın gölgesi düşmüştür
Boğazın karanlık sularına
Bir kayık geçer Ankara’ya
İçinde bir ömür dolusu umut yüzdürür
Kaçmaya çalışan ruhlara çıpa
Fırtınadan kırılan direklere tutkaldır kokusu
Bu kez savaşılacaktır,
Bu kez her şey güzel olacak denir içten içe
Sabahları fotoğrafla uyanılır,
Geceleri hayallerle dalınır uykuya
Gökyüzüne bakarken yorgun yüzler
Sicilya’nın kızıl kanıdır damlayan saçlarından
Gecenin altın kadehine doldurulur sıcaklığı
Yağmur altında kol kola yürünürken
Elini tutan eli oluverir dünyanın odağı
Herşey silikleşirken bir tek yıldız parladıkça parlar
Alacakaranlığında gençliğin
Gün gelir
Bir peri kızının gözleri
Işığın şehri oluverir...

YAPAYALNIZ BİR ADA

Yapayalnız bir adasın besbelli sen
Yorgun mavisini taşıyorum bense Tuna’nın
Akarken biriktirdiği, yüzyıllardır adım adım
Tüm o sessiz Doğu Avrupa şehirlerinin içinden
Kendilerine bile ağır gelen yüklerini omuzlanırım mavnaların
Ben istemez miyim eseyim gürleyeyim coşayım
Silkinip atayım hepsini bir bir o puslu acıların
Ama yetmez derinliğim,
Yetmez kavrayışı nehir aklımın hayatı

Bal rengi bir sızısın işte sen
Gecenin kıyılarında ruhumu kavrarsın
Nasıl anlatmalı bunu bir bilsem…
Deniz olsan dalgalara dök
Kumsallar âşıklara yatak, sana sahne
Rüzgar olsan sözün ıslığında
Ama nehir olmak zor
Sebebiyle sonucu farklı dili konuşur ömrümün
Ses ver, hangisini anlarsın,
Ses ver ki akmaya devam edebileyim

“Ya şimdi ya hiç”
Ama yıkmaya korktuğum köprülerin hatrı var
Gün batımına karşı kaçamak cevaplarım,
Bir dönmedolabın en tepesinde susuşlarım,
Bir geminin en arkasında elini tutuşlarım,
“Kal” demek isterken “güle güle”lerim var
Gel de öp şimdi gücün yeterse
Adı bir çiçek, kendi bir başkası olan bu yorgun aşkı

Yapayalnız bir adasın besbelli sen
Benimse içten susuşlu bir yürek göğsümdeki
Hepsi bu…

TERK EDEN ŞEHİR

I .

Ben bir kadını terk ettim,
Bir şehir benden gitti.

Nasıl gider bir şehir dersen
Gider işte
Önce kedileri çekilir sokaklarından
Sonra ışıklı reklam panoları.
Sırada vitrinleri var, hissedersin
Caddedeki yaşamların.

Bir bakmışsın ki laleler yok olmuş bir gün
Vapurlar küsmüş
Karabataklar batmış çıkmamacasına yeniden
Otobüsler ve durakları ölmüş
Soluduğun hava solmuş.

Sen daha kedileri özleyememişken.

II.

Ben bir kadını özledim,
Bir şehir beni terk etti.

Ben o şehirden gidemedim.

GİDEMEYİŞ

Neden ağlıyorsun diye sordun
Dinle, anlatayım:

Bir kadının aşkını kalbimden söküp
Bir şehrin aşkını yerine koyduğum günlere dönemiyorum

Canımı yakacağını bile bile her sokağın
Her köprünün, her meydanın
Sarı yaprakları bastığımda çıtırdayarak yanan ağaçlarıyla o parkın
Dönmek isteyişim ışığın şehrine
Özleyişim neden...

Hiç bir şeyim yok
Saçma melankolilerim
Ve güzel sözcüklerimin dışında
Birileri anladıkça saçma değiller diyeceksin
Deme
Eşimi sevmiyorum işimi sevmiyorum
Gidişimi sevmiyorum.

Gidemeyişimi hiç sevmiyorum...

BİR ÇİSEM ACI

Şu an duymuyorsun ama
Güzel rüyalar göresin diye sen
- İçinden şiirler geçen rüyalar -
Yağmur sensiz
Sessiz yağıyor

Diyarlar var,
Bilmezsin
Yetmediği çok sevmenin
Sevgili olmaya.
Bilme de zaten.

Bencilliklerin en doğalı
Uykusuzlukların sonbahar kıvamlısı
İyileşmesi yıllar sürecek yaralar açmanın
Sürgüne benzer yükü
Göğsümde duran

Mutluluk paylaştıkça çoğalırmış
Paylaşamıyorsam,
Yabancıysam şimdi
Bir çisem acıya
Yanaklarındaki...

Affet beni sevgilim,
Yürüdüğümdendir
Ahmakıslatan ihanetler altında
İkinci baharımın üçüncü ayında yağan...

KÜRE

Bırakıyorum dünyayı kendi haline
Yüzlerce yıllık sayfalarla dolu bir odada
Kitapların tozunu alan kütüphaneci gibi
Yürekten bağlıyım anılara
Ama farkındayım yine de
O sayfalarda yazan geçmişi değiştirmeye
Yetmez gücüm
Bu yüzden huzurluyum belki
Her nefesi hissederek çekiyorum içime
Her seferinde sonuna dek tadını çıkarıp ânın
Kalp atışlarımın ritminde ilerliyorum
Göğsümün tam ortasındaki o ılık yere
Bir küre görüyorum
Mor, pembe, gümüş parlıyor yumuşakça
İzledikçe maviler, yeşiller karışıyor
Açıldıkça açılıyor kürem
Ayaklarımın yerden kesildiğini hissediyorum
Uçmak değil, havayla bir olmak daha çok
Sert kayadan yüksek bir burnun üstündeyim
Tam ucundayım, yarı yere basar yarı boşlukta
Turkuazdan laciverte dönüyor altımda deli derya
Ufukta pembe gökyüzü başımın üstünde mora çalıyor
Gümüş gözler beni izliyor oracıkta
Binlerce, milyonlarca gümüş gözbebeği
Tuz kokusu burnumda
Olduğum yerde dururken
Hissediyorum
Metrelerce altımdaki deniz benim adımla çırpınıyor
Bu adımı hiç bilmiyorum, ama benim,
Bunu anlıyorum
Çok seviyorum bu yeni adımı
Kayaları dövüşü, sonsuz devinimi
Derinliği
Beni çekiyor
Suyla bir olmaya uzanıyorum
Aynı zamanda göğe uzuyorum
Genleşiyorum belki
Su da gök de ben oluyorum
Nabzını hissediyorum bu mükemmel dünyanın
Gümüş gözler bir açılıp bir kapanıyor
Mutlu oluyorum
Sonsuzluk parmaklarımın ucunda
Bu alacakaranlık hiç bitmeyecek, biliyorum
Gizemini seviyorum
Ufuktaki küçük adanın sisli silüeti dans ediyor
Onunla birlikte salınıyorum
Heyecan, bilinmeyenin tutkusu,
İçimdeki enerjinin, alabildiğine hassas hislerin korkusu
“Bu benim” diyorum, “Ben buyum” diyor dünya
Hayran hayran izliyorum
Kalbimin yarattığı bu hem hırçın hem huzurlu kâinatı
Geri döndüğümde
O küreyi hep göğsümde taşıyacağım
İnanıyorum.